Hürriyet Seyahat için 2016’da yazdığım “Patagonya’da Sonsuz Ölüm’ün izleri” başlıklı yazının birazcık değiştirilmiş ve daha fotoğraflı halidir. Orada yayımlanmış haliyle okumak isterseniz lütfen tıklayın.
Yazılarımı okuyanlar bilirler, nereye gideceğime karar verirken çoğu kez filmlerden etkilenirim.
İzlediğim herhangi bir filmin kısacık bir sahnesinde gördüğüm bir mekânı kendi gözlerimle görebilmeyi yıllarca beklediğim bile olmuştur. Mesela Indiana Jones serisinin üçüncü filmini izledikten sonra Petra’nın El Hazne’sinin karşısında duracağım o anı o kadar çok beklemiştim ki. (Hatta bu konuda yazdım bile: Gezginlere ilham veren filmler…)
Ama bazen de dünyanın bir köşesinde, çok sevdiğim bir filmin kahramanları beklenmedik bir şekilde karşıma çıkıverdiler: Butch Cassidy ve Sundance Kid gibi.
Nüfus kağıdı azıcık eskimiş olanlar mutlaka hatırlayacaklardır. Sozsuz Ölüm (Butch Cassidy and the Sundance Kid) George Roy Hill’in yönettiği, çok sevdiğim iki ağır “abi” Paul Newman ve Robert Redford’un yer aldığı 1969 yılı yapımı bir film.
Çok da tipik olmasa da bir western ve önemli bir film. Üstelik anlattığı öykü de gerçek. Butch ve Sundance’ın hikayesini anlatıyor.
Eğer hala izlemeyen ve hasbelkader bu yazıyı okuyup izlemeye karar veren varsa dikkat: Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor…
Efendim; Butch ve Sundance 1890’ların Vahşi Batı’sında tren ve banka soyan iki hayduttur. Devir değişir, devran döner, Vahşi Batı gittikçe modernleşip kanun adamları da daha zorlu olmaya başlayınca, düzene ayak uyduramayan iki kafadar önce New York’a oradan da gemiyle Güney Amerika’ya önce Arjantin ardından da Bolivya’ya giderler. Kuzey Amerika’ya kıyasla geri kalmış Bolivya’da banka ve tren soymaya devam ederler. Ta ki, 1908’de Bolivya Ordusu tarafından kıstırılıp silahlı çatışma sonucu öldürülünceye kadar.
Filmi ilk kez uzun yıllar önce TRT’de izlemiş ve çok da sevmiştim. Ama yolumun bir gün Butch ve Sundance ile kesişeceğini tahmin edemezdim tabii ki.
Birlikte seyahat ettiğimiz dostlarla birlikte Patagonya’daki ilk günümüzdü. Arjantin Patagonya’sının önemli şehri El Calafate’nin havalimanından doğrudan El Chalten’e doğru yola çıkmıştık. Patagonya’nın güçlü rüzgarların estiği Pampa denilen uçsuz bucaksız otluk steplerinde 110 kilometre kadar ilerledikten sonra Campa La Leona isimli küçük bir otelde mola verdik.
Aynı isimli nehrin üzerindeki köprünün yanı başında yer alan tek katlı ahşap bir binadan oluşan otelin restoranında kahvemi yudumlarken duvardaki bir şey ilgimi çekti. Çerçevelenmiş, eski bir ‘aranıyor’ ilanı. Kovboy filmlerinde veya çizgi romanlarda gördüklerimize benzer bir ilan. Onlardan tek bir farkı vardı. Üzerinde “Butch Cassidy veya gerçek ismiyle Robert Leroy Parker’ı ölü veya diri getirene 4 bin dolar ödül verilecektir” yazan bu ilan gerçekti.
İlanın öyküsünü restoranda elime geçen bir broşürden öğrendim. 1905 yılında kimselerin tanımadığı üç gringo iki kovboy ve yanlarında bir kadın bir süreliğine La Leona’da konaklamışlar. (Aslında 2 gringo ve 1 gringa Gringo ve gringa İspanyolca’da Amerikalı erkek ve kadın demek. Ama birden fazla cinsiyet varsa eğer söz ettiğimiz grupta, biri bile erkekse gringo diyormuşuz).
Neyse bu üç gringo, kimseciklere nereye gittiklerini söylemeden otelden ayrılıp yollarına devam etmişler.
Ardından otele polisler gelmiş ve otel sahiplerine bazı resimler göstermişler. Oteldekiler resimlerdeki üç kişiyi hemen tanımışlar. Bir süre önce ayrılan gizemli misafirleri ünlü haydutlar Butch, Sundance ve eşi, filmde Katharina Ross’un canlandırdığı Etta’ymış. Yaklaşık 450 kilometre uzaklıktaki Rio Gallegos şehrinde iki bankayı soydukları için aranıyorlarmış.
Sinemaya bu kadar meraklı, filmlerde gördüğü mekanlara gitme hayalleri kuran biri olarak hiç beklemediğim bir anda çok sevdiğim bir filmin karakterleriyle karşılaşmak heyecanlandırıyor beni. Bu kez farklı olarak filmin çekildiği mekânlardan birinde değilim belki ama çok daha özel bir yerdeyim. Gerçek Butch ve Sundance’ın bir zamanlar kaldığı oteldeyim.
Bu tesadüf çok özel bir tecrübe oluyor benim için. Aranıyor ilanındaki haliyle Butch Cassidy’nin görüntüsü Paul Newman’a kıyasla ciddi hayal kırıklığı yaratsa bile…
La Leona’daki güzel sürprizin sonrasındaki iki günü El Chalten’de geçirdikten sonra meşhur Perito Moreno Buzulunu görmek için yeniden El Calafate’ye dönüyoruz.
Argentino Gölü’nün kıyısında kurulmuş, bir kasabadan hallice El Calafate sevimli bir şehir. İsmini de diken üzümü de denilen bir tür böğürtlenden alıyor. En önemli önemli özelliği ise Patagonya’nın popüler buzulu Perito Moreno’ya sadece 80 kilometre mesafede olması.
Perito Moreno’yu ziyaret ettiğimiz gün, akşamüzeri El Calafate’ye dönerken şehrin sokaklarında dolaşmak istediğimizi söyleyince rehberimiz Pilar bize harika limonlu kek yapan bir kafeden söz ediyor; La Zaina Kafe.
El Calafate’nin ana caddesinde bir tur attıktan sonra sonra Pilar’ın sözünü ettiği kafeyi aramaya başlıyoruz. La Zaina ana cadde Avenida del Libertator’a çıkan ara sokaklardan birinin hemen köşesinde karşımıza çıkıyor.
Her ne kadar kafe dediysem de La Zaina’nın tabelasında Müze ve Sanat Barı yazıyor. Kapıdan içeriye adım attığınızda karşınıza çıkan da bir kafe veya bardan çok bir sanki müze zaten. Her köşesinde farklı bir antika obje olan kafede bir an kendinizi kovboy filmlerindeki Saloon’lardan birindeymiş gibi hissediyorsunuz.
Tabii ki limonlu kek ve kahve ısmarladıktan sonra etrafı incelemeye başlıyorum. Bir köşedeki antika soba, sayfaları sararmış dergiler, eski fener, ütü, çaydanlık gibi bir sürü ıvır zıvır derken duvardaki bir fotoğraf ilgimi çekiyor.
Butch ve Sundance ile karşılatığım La Leona otelin, büyük olasılıkla uçaktan çekilmiş bir fotoğrafı. Sonradan kafenin sahibi olduğunu öğreneceğim garson bayana soruyorum:
“Burası La Leona değil mi?”
“Evet” diye karşılık veriyor diğer bir duvarda asılı başka siyah beyaz bir fotoğrafı işaret ederken.
Fotoğraftaki kadın annesiymiş ve La Leona’nın da eski sahibiymiş aynı zamanda… Böylesine bir tesadüf olunca muhabbet de uzuyor tabii ki. Kafenin sahibi bayan oldukça cana yakın biri çıkıyor. Finlandiya asıllıymiş. Kafedeki tek müşterileri de biz olunca, masamıza geliyor, aile albümünden fotoğraflar eşliğinde uzun uzun ailesinden söz ediyor.
Konu tabii ki dönüp dolaşıp Butch ve Sundance’e geliyor.
Ben heyecanla konuyu açınca La Zaina’nın konuksever sahibesi hiç beklemediğim bir şekilde Butch ve Sundance’ın aslında çok daha güneyde görüldüklerinden söz edip. “La Leone tarafına gelmiş olmaları pek mantıklı değil, büyük olasılıkla nehri buradan geçmişlerdir” diyerek bize, masanın üzerine yaydığı harita üzerinde, La Leona’dan çok daha güneyde başka bir noktayı gösteriyor.
La Leona’nın duvarlarındaki aranıyor ilanlarından, broşürden söz ettiğimde ise; gülümseyip “Onlar turistler için” diyor.
Limonlu kek bitip muhabbet sonra erdiğinde, La Zaina’dan ayrılırken hayal kırıklığına uğramış olsam da, o gün Patagonya’nın o sevimli şehrindeki harika kafede geçirdiğim oldukça keyifli zamandan ötürü mutluydum.
Yine de “Kim bilir belki de yanılıyordur, o üç gringo gerçekten de onlardı” diye düşünüyordum El Calafate sokaklarında gün batarken.
Ve La Zaina Kafe’den fotoğraflar:
Siteniz ok Gzel Konularnz Takip Ediyorum Teekkrler.
nefis yazı 🙂