Phineas Bogg ve Jeffrey Jones isimlerini anımsayan var mı?
Bu ikisinin maceralarını TRT’nin siyah beyaz ekranında soluksuz izlerdim. Edebiyat ve sinemadaki “zaman yolculuğu” temasına ilgim bu dizinin müptelası olduğum o günlerden kalmadır.
Orjinal ismi Voyagers olup da bizde Zamanda Yolculuk ismiyle gösterilen dizi, zaman akışındaki aksaklıkları bulup da düzelten iki kahramanın öyküsüydü; gelecekten gelen “Voyager” Phineas ve ona tarih bilgisi sayesinde eşlik eden 12 yaşındaki Jeffrey.
Sonrasında Kral Arthur’un sarayındaki Amerikalı Hank Morgan’ı, Dickens’ın tuhaf isimli Ebenezer Scrooge’unu, HG Wells’in 800 bin yıl geleceği giden “isimsiz” kahramanını ve daha başkalarını okudum. -Kral Arthur’un Sarayında Conneticut’lu bir Yankee-Mark Twain, Bir Noel Şarkısı-Charles Dickens ve Zaman Makinesi-Herbert George Wells, sırasıyla…-
Hatta çok uzun süre gerçekten ilgiyle okuduğum zaman yolculuğu temalı bir romanla karşılaşmamıştım ki bir iki yıl önce Stephen King’in “11.22.63” isimli kitabı çıktı karşıma. İngilizce öğretmeni Jake Epping’in, bir restoranın deposundaki görünmeyen merdivenlerden inip 1958 yılına geri döndüğü, o yılların Amerika’sında 5 yıl yaşamayı göze alarak Başkan Kennedy Suikastını engel olmaya çalıştığı öyküyü bir solukta, heyecanla okudum. Tanıdık geldi değil mi? Evet aynı isimde dizisini de yaptılar, başrolünde James Franco oynuyor.
Ve onlarca film izledim. Sinematografik anlamda “şaheserler”, hoşça vakit geçirdiklerim, sıkıcılar, bildiğin “kötü” filmler… Ama yine de “zaman yolculuğu” hatırına ne bulduysam izledim.
E sinemayı da çok sevince ve bu konudaki neredeyse her filmi izlemiş da olmanın verdiği cesaretle kişisel bir “Zamanda yolculuğu üzerine yapılmış filmler” listesi yapmak istedim.
Ve işte herhangi bir sıralama ölçütü içermeyen ama en sevdiğimi sona sakladığım liste:
1. Zaman Ötesi, Timeline
2003, Imdb puanı: 5,6
Bu kesinlikle “sıradan” filmi listeme almamın tek nedeni Michael Crichton‘a olan hayranlığım.
2008 yılında hayatını kaybeden, Harvard Mezunu Tıp Doktoru Michael Crichton’un neredeyse hepsi Hollywood tarafından filme çekilmiş 20’den fazla romanı, yine senaryosunu kendisinin yazıp yönettiği filmleri ve de hepimizin çok iyi bildiği bir televizyon dizisi var; Acil Servis, ER…
En sevdiğim romanlarından biri olan Uzay Mikrobu‘nun 1971 yapımı, aynı adlı klasik filmini bilirsiniz mutlaka (Andromeda Strain)… Ya da Banderas’lı 13. Savaşçı (The 13th Warrior), Küre (Sphere), Jurassic Park (Jurassic Park), Kongo (Congo) Demi Moore’lu Taciz (Disclosure) filmlerinden en az birini. Hepsi Michael Crichton’un romanlarından uyarlanmıştır.
Senaryosunu yazıp yönettiği, 1973 yılı yapımı Batı Dünyası (Westworld) bence kesinlikle bilim kurgu türünün klasiklerinden biridir. Ki dizisi de yapıldı biliyorsunuz, hiç de fena değildi.
Sırf Michael Crichton’ın hatırına listeye aldığım filme gelecek olursak; Yönetmeni Richard Donner. Başrollerde Paul Walker, Frances O’Connor ve Gerard Butler var.
Ortaçağ’da sıkışıp kalmış profesörlerini kurtarmak için 1357 Fransa’sına giden bir grup arkeoloğun hikâyesini anlatan bir aksiyon filmi.
Bence romanına kıyasla çok zayıf kalsa da dediğim gibi Michael Crichton’u pek severim, huzur içinde yatsın.
2. Beklenmeyen Baskın, The Final Countdown
1980, Imdb puanı: 6,7
Bu filmin yönetmeni Don Taylor, benim jenerasyonun mutlaka anımsayacağı Dr Moreau’nun Adası (The Island of Dr Moreau) filminin de yönetmenidir. Başrollerde Kirk Douglas, Martin Sheen, James Farentino, Katherine Ross oynuyorlar.
1980’lerde İzmir’de yaşadığım yıllarda, babamla birlikte sinemaya gitmeyi çok severdik. Karşıyaka’da oturduğumuz zamanlarda her cumartesi gittiğimiz bir sinema vardı; Efes Sineması sanırım, yoksa Elif miydi? Gün ortası seanslarında (14.30) dönemin Türkiye’ye yıllar sonra ancak gelebilen popüler filmlerini izlerdik.
İşte bu film de o yıllarda izlediklerimden.
Öyküsü ise şöyle; ABD Deniz Kuvvetlerinin devasa uçak gemisi Nimitz, 7 Aralık 1980 günü rutin bir görev için Pasifik sularında, Hawaii yakınlarında seyrederken radarlarında beklenmedik bir fırtına ve ardından tuhaf bir sis bulutu belirir. Bu tuhaf bulutun içinden geçen gemi kendini bir anda geçmişte, 1941 yılında bulur. Pearl Harbor baskınının hemen öncesidir ve Japon Hava Kuvvetleri saldırı için yola çıkmışlardır. Nimitz’in kaptanı Yelland (Kirk Douglas) bir karar vermelidir; Emrindeki modern 102 savaş uçağı ve 6000 kadar personeliyle saldırıya müdahale edip Pearl Harbour baskınına engel olacak mıdır?
Açıkçası bu filmin herhangi bir “en iyi” filmler listesinde yer alması pek olası değil. Fakat yine de benim listemde yer alması benim için özel olmasından kaynaklanıyor. Beklenmeyen Baskın da en başta sözünü ettiğim Voyagers veya ya da Kral Arthur’un Sarayında Conneticut’lu bir Yankee gibi benim bu konuya tutulmamın nedenlerinden biri…
3. Philadelphia Deneyi, The Philadelphia Experiment
2012, Imdb puanı: 4,1 (Listenin en düşüğü!)
Eğer google’a “Philadelphia Deneyi” yazacak olursanız karşınıza çıkanları görünce “nasıl yani?” diyeceksiniz eminim. Hele kafanız komplo teorilerine falan yatkınsa ne sonuçlar çıkarırsınız bilemem ama garanti ediyorum bayağı bir zaman harcarsınız…
Hikaye şöyle:
1943 yılında Amerikalılar Philadelphia’da bir deney yapmışlar. USS Eldridge isimli savaş gemisini 104 mürettebatı ile birlikte “ışınlamışlar”. Gemi yeşil bir sise bürünüp yavaş yavaş ortadan kaybolmuş ve kısa bir süre sonra 640 km. ötedeki Norfolk Deniz Üssü’nde ortaya çıkmış… Ve de internette bu –bağışlayın- fantezinin doğru, yaşanmış olduğunu iddia eden bir sürü kaynak var.
Neyse film de, benim çok kısa süre öncesine kadar hiç duymadığım bu hikayeye dayanıyor işte. Philadelphia deneyi sırasında kendilerini 1980’lerde bulan 2 denizcinin öyküsü.
Yönetmenliğini Paul Ziller’in yaptığı bu televizyon filminin başrollerinde Nicholas Lea, Michael Pare ve Nancy Allen gibi isimlerini bilmediğiniz ama gördüğünüzde “hangi filmde oynuyordu ya” diye kafanıza takılacak oyuncular var.
Film son derece sıradan ve itiraf ediyorum zaman kaybı.
Peki neden bu listede? Sırf internetteki “Philadelphia Deneyi” geyikleri hürmetine.
Zamanınız varsa biraz okuyun, ilginç iddialar var. Fakat aman kendinizi fazla kaptırmayın…
4. Zamanın İçinde, Time After Time
1979, Imdb puanı: 7,2
Eğer siz de benim gibi, geçmişten gelen birinin günümüz dünyasında karşılaştıklarının hafiften alaycı bir dille anlatıldığı filmlerden hoşlanıyorsanız bu film tam sizin için biçilmiş kaftan. Üstelik içinde kendisini modern zamanların San Francisco’sunda bulan bir Karındeşen Jack de var.
Filmin Yönetmeni Nicholas Meyer, önemli oyuncuları ise Malcolm McDowell, David Warner ve Mary Steenburgen.
Filmin öyküsü şöyle: 1893 yılının Londra’sında meşhur HG Wells, kendisine inanmasalar da bir grup arkadaşına yaptığı zaman makinesini göstermektedir. Tam da o sırada arkadaşlarından birini, Dr. John Leslie Stevenson’u (David Warner) tutuklamak üzere polis kapıya dayanır. Polisten kaçmak için HG Wells’in zaman makinesine binen Dr. Stevenson kendini 1979 yılının San Francisco’sunda bulur.
Ve Dr. Stevenson Karındeşen Jack’in ta kendisidir. Bu azılı katili yakalayıp geri getirmek de makinenin mucidi HG Wells’e düşecektir.
Otomatik Portakal filminin unutulmaz oyuncusu Malcolm Mc Dowell’ın yine iyi oynadığı film zaman yolculuğu konusunda tam bir klasik…
5. Paris’te Gece Yarısı, Midnight in Paris
2011, Imdb puanı: 7,7
Woody Allen’ı seviyorum. Herhangi bir Woody Allen filmini birden çok kereler keyifle izleyebilirim. Fakat bu film benim için diğer Woody Allen filmlerinden çok daha özel. Çünkü içinde hem zamanda yolculuk hem de sevdiğim büyük yazarlar, ressamlar var…
Nişanlısının ailesiyle Paris’e tatile giden Amerikalı senaryo yazarı Gil (Owen Wilson) ilk romanını bitirme mücadelesi vermektedir. Paris’e, özellikle de Paris’in 1920’li yıllardaki entelektüel yaşamına âşıktır. Fakat nişanlısı Inez (Rachel McAdams) Paris konusunda Gil kadar heyecanlı değildir. Gil bir gece Paris sokaklarında yalnız başına yürürken önünde klasik bir otomobil durur. Arka koltuktaki üzerlerinde 1920’lerin kıyafetleri olan bir çift Gil’i arabaya davet ederler. Ve Gil, Woody Allen’ın “zaman makinesi” klasik otomobile binerek 1920’lere gider…
Sonrasında Gil; Cole Porter (Amerikalı şarkıcı ve besteci), Zelda ve F. Scott Fitzgerald’lar, ünlü yönetmen Luis Blunel, Salvador Dali, Pablo Picasso, Ernest Hemingway gibi dönemin Paris’te yaşayan entelektüelleriyle tanışacaktır.
Hatta yazmakta olduğu romanını değerlendirmesi için ünlü yazar Gertrude Stein’a verecek, Pablo Picasso’nun metresi Adriana’ya (Marion Cotillard) aşık olacaktır…
Belirtmeliyim filmde çok kısa görünmesine rağmen Adrian Brody, Dali rolünde kesinlikle muhteşem. Bir de küçük hatırlatma Woody bu filmle en iyi özgün senaryo Oscar’ını almış.
Eğlenceli, sıcacık bir film…
Bir gece yarısı Paris sokaklarında yürürken önünüzde klasik bir otomobil durur, siz içeri davet ederlerse belki de binmek iyi bir fikir olabilir ya da bir De Lorean:)
6. Deja Vu
2006, Imdb puanı: 7,0
Tony Scott’un yönetip Denzel Washington’un başrolünde oynadığı bir filmi beğenmeme olasılığımız var mı? Tabii ki yok. Bakınız; Durdurulamaz (Unstoppable), Metrodan Kaçış (The Taking of Pelham), Denizde İsyan (Crimson Tide)…
Denzel’lılar hariç Casus Oyunu (Spy Game) ve Çılgın Romantik (True Romance) gibi çok sevdiğim filmlerin ve meşhur Top Gun’ın da yönetmeni olan Tony Scott ağabeyi Ridley kadar olmasa da bence oldukça iyidir. Huzur içinde yatsın, 2012’de intihar etmişti…
Denzel Washington ise malum herhangi bir filmi keyifle izlenecek 2 Oskar ödülü sahibi bir Hollywood yıldızıdır. Filmin diğer oyuncuları ise; Val Kilmer, Paula Patton ve pek sevdiğim TV dizisi Person of Interest‘in yıldızı Jim Caviezel.
New Orleans’da meşhur Mardi Gras Festivalinde ABD Deniz Kuvvetleri mensubu denizci ve ailelerini taşıyan bir feribota düzenlenen bombalı saldırıda 500 küsur kişi ölür. Olayı soruşturan pek çok kişiden biri olan BATF (Alkol, Tütün ve Ateşli Silahlar Bürosu, ne alakaysa?) ajanı Doug Carlin (Denzel Washington) kendini FBI’a ait deneysel bir araştırma ekibinde bulacaktır. Bu ekibin elinde zamanda 4 gün kadar geriye gidebilecek bir teknoloji vardır. Doug zamanda yolculuk eder; başlangıçta amacı bombacıyı bulmaktır fakat sonra tarihi değiştirip saldırıya engel olmak ister.
Heyecanlı, görsel efektleri güzel harika bir filmdir…
7. Tetikçiler, Looper
2012, Imdb puanı: 7,4
Listenin yeni sayılabilecek filmlerinden.
İlginç bir konusu var: 2074 yılında zamanda yolculuk artık mümkündür. Geleceğin mafyası “temizlemek” istediklerini, bir nevi suçtan kaçmak için zaman makinesiyle geçmişe gönderir. Elleri arkadan bağlı ve yüzleri kapalı bir halde geçmişe gönderilen bu kurbanları bekleyen tetikçiler vardır. Yaptıkları işin karşılığında kurbanlarla birlikte gönderilen gümüş külçeleri alan bu tetikçilere de Looper denir. Filmin kahramanı 25 yaşındaki “Looper” Joe (Joseph Gordon-Levitt) bir gün yine işini yapmak için yerini aldığında karşısına çıkan kurbanı Bruce Willis’in canlandırdığı kendi yaşlı halidir…
Yönetmenliğini Rian Johnson’un yaptığı filmde Willis ve Gordon-Lewitt dışında Emily Blunt da var.
Tetikçiler hiç de fena bir film değil açıkçası ama listeme alma nedenim yapılmış onca zaman yolculuğu filmine rağmen 2012 yılında bile hala orijinal bir şeylerin yapılabileceğini gösterebilmesi…
8. Suç Zamanı, Los Croncrimenes
2007, Imdb puanı: 7,2
İspanyol yapımı, düşük bütçeli bir zamanda yolculuk gerilimi…
Filmin kahramanı Hector eşi ile birlikte yeni evlerine taşınmaktadır. Şehir dışındaki bu müstakil evin bahçesinde oturmuş dürbünle etrafı gözlerken gördüğü bir çıplak kadın siluetinin ardından gider ve kendini birkaç saatlik karmaşık bir zamanda yolculuk macerasının içinde bulur.
Kendisinin, Hektor 1, Hektor 2, Hektor 3 gibi “sürümleriyle” aynı zaman diliminde karşılaşması akla ister istemez türün önemli yapıtlarından Kapsül’ü getiriyor. (Primer, ki listemde de var zaten…)
Oyuncular pek tanıdık değil; Hector rolünde Karra Elejalde, zaman makinesinin mucidi rolünde de aynı zamanda filmin yönetmeni de olan Nacho Vigalondo var.
Filmlerdeki bilmeceleri çözmekten hoşlanıyorsanız izleyin derim.
9. Bugün Alsında Dündü, Groundhog Day
1993, Imdb puanı: 8,0
Bu film listedeki diğer filmlerden biraz farklı. Bir zamanda yolculuk hikayesi değil de zaman içerisinde sıkışıp kalma hikâyesi.
Filmin orijinal ismindeki Groundhog Günü, ABD’de 2 Şubatta kutlanan folklorik bir gün.
İnanışa göre bir tür küçük sevimli domuz olan Groundhog, kış için saklandığı oyuğundan 2 Şubat günü çıkarsa o yıl bahar erken gelirmiş. ABD’nin Pennsylvania eyaletinin bazı bölgelerinde geleneksel olarak 2 Şubat günü Groundhog Günü olarak kutlanıyormuş. Bu kutlamaların en meşhuru da filmin geçtiği Punxsutawney isimli kasabada olanıymış.
İşte filmin kahramanı, ukala ve bencil hava durumu sunucusu Phil Connors (Bill Murray), haber yapmak için hiç istemeden gittiği küçük kasabada zaman akışı içerisinde sıkışıp kalır ve her sabah aynı güne uyanır; 2 Şubat yani Groundhog Günü…
Yönetmenliğini Harold Ramis’in yaptığı bu filmde Bill Murray dışında Andie Mac Dowell ve Chris Elliot’da oynuyorlar.
Eğer hala seyretmemiş olan kaldıysa kesinlikle izlemenizi önereceğim oldukça keyifli bir filmdir. Listedekilerin en komiği…
Filmin bir sahnesinde Rita (Andie Mc Dowell) her sabah aynı güne uyanan Phil’e (Bill Murray) sorar: “Hiç deja vu yaşadığın oldu mu?”
Phil yanıt verir: “Lütfen bunu bana sormaz mısın?”
10. O Homem do Futuro
(“Gelecekten Gelen Adam” demek ama film Türkiye’de vizyona girmediğinden bu isimle ararsanız bulamayabilirsiniz, orijinal ismiyle denemenizi öneririm….)
2011, Imdb puanı: 7,1
Bir Brezilya filmi…
João “Zero” Henrique başarılı ama hayata küsmüş bir bilim adamıdır. Hayata küsmüştür çünkü 20 yıl önce bir okul partisinde, tüm arkadaşlarının önünde “hayatının aşkı” Helena tarafından küçük düşürülmüştür.
Olayın üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen, artık meşhur bir süper model olan Helena’yı unutamayan Zero, yeni bir enerji kaynağı geliştirmek için çalışırken bir kaza sonucunda kendini geçmişte, o küçük düşürüldüğü gecede bulur ve “geleceği” değiştirir. Fakat geri döndüğünde işler biraz karışmıştır…
Filmin yönetmeni Claudip Torres, Zero rolünde Wagner Moura ve Helena rolünde de Alinne Moraes var. Pek tanıdık değiller. Bir tek Wagner Moura’yı gördüğünüzde bir ihtimal Tropa de Elite’den (Özel Tim) veya Matt Damon’lu Elysium (Elysium: Yeni Cennet) filmindeki “Spider” rolünden hatırlarsınız…
Şaka şaka görünce direk tanıyacaksınız: Narcos’un Pablo Escobar’ı olur kendisi.
Eğlenceli bir film. Sanki biraz Back to the Future’un Brezilya versiyonu gibi geldi bana…
11. Karanlık Yolculuk, Donnie Darko
2001, Imdb puanı: 8,1
Bir keresinde televizyonda bir cümle duymuştum. Donnie Darko filmi hakkında konuşan birkaç “genç” katılımcı, film eleştirmeni falandılar sanırım, filmi ilk izlediklerinde çok da bir şey anlamadıklarını, birden çok kereler izlenmesi gerektiğini söylüyorlardı. İçlerinden bir tanesi aklımda kalan şu cümleyi sarf etti: “Tabii ki çok film izlemiş kırklı yaşlardaki biri ilk seferde bir şey anlamadıysa oturup bir düşünmesi lazım…”
Çok film izlerim. Donnie Darko’yu ilk izlediğimde 33 sonrakinde 40’lı yaşlardaydım ama ikisinden de bir şey “anladım” diyemem. Ancak bu yazıyı yazmak için yeniden izlediğimde taşlar yerine oturdu.
Belki de filmin o rahatsız eden, insanı geren havasından hoşlanmamışımdır.
Filmin konusu görünürde şöyle: 16 yaşındaki “problemli” ergen Donnie Darko gerçek olmayan görüntüler görmeye başlar; Tavşan kostümlü bir adam (veya tavşan-insan karışımı bir yaratık). Donnie gerçek hayatından giderek uzaklaşıp bu tavşanın peşinden gitmeye başlar. Ve yaratık Donnie’ye 28 gün, 6 saat, 42 dakika ve 12 saniye sonra dünyanın sonunun geleceğini söyler… Bu filmin konusu nasıl anlatılır ki?
Ama tabii ki film içinde zaman-uzay kavramları, zamanda yolculuk, gerçek evren-paralel evren, kara delik, solucan deliği gibi bir sürü kafa yormayı gerektirecek şey barındırıyor.
Donnie rolünde “gencecik” Jake Gyllenhaal’in cidden iyi iş çıkardığı filmin yönetmeni de Richard Kelly.
Anlaması zor, insanı izlerken geren filmlerden, ama çoktan “kült” film mertebesine erişti, izlemek lazım.
12. 12 Maymun, Twelve Monkeys
1995, Imdb puanı: 8,5
1996 yılında ölümcül virüs nedeniyle yeryüzünde yaşayan 6 milyar insan ölmüştür. Geride kalanlar ise dünya yüzeyi hala ölümcül virüs içerdiğinden yer altında yaşamaya başlamışlardır. 2035 yılına gelindiğinde, bilim adamları dünyayı bu hale getiren virüs salgınının kökenini araştırmak için, zaman makinesiyle geçmişe mahkümları göndermeye başlarlar. James Cole isimli mahküm da (Bruce Willis) çok istemese de suçunun affedilmesi karşılığında geçmişe gönderilmeyi kabul eder. Salgının başlamasından sorumlu olduğu düşünülen gizemli 12 Maymun Ordusu örgütünü araştıracaktır.
Cole yanlışlıkla 1990 yılına, salgının 6 yıl öncesine gönderilir. Doğal olarak da, gelecekten geldiğini iddia edecek herkes gibi kendini akıl hastanesinde bulur. Burada daha sonra ona inanacak tek kişi Dr Kathryn Reilly (Madeleine Stowe) ve tedavi görmekte olan Jeffrey Goines (Brad Pitt) ile karşılaşacaktır.
Filmin bir sahnesinde Dr Kathrin Reilly’nin şu sözleri film süresince Cole’un içinde bulunduğu ruh halini anlatır adeta; “Yunan efsanelerinde Cassandra lanetlenmiştir. Geleceği görebilmektedir ama kimse bu söylediklerine inanmaz. Böylece olacak kötü şeyleri bilip elinden bir şey gelmemesinin ıstırabını yaşar… “
Filmin yönetmeni Terry Gilliam ki yönettiği filmlerden Las Vegas’da Korku ve Nefret (Fear and Loathing in Las Vegas) ve Brazil’i de çok severim…
Bu filmde bir de Brad Pitt kelimenin tam anlamıyla döktürüyor ve adeta “sadece yakışıklı değilim çok da iyi bir aktörüm” mesajı veriyor. –Bu arada Brad Pitt bu filmdeki rolüyle En iyi yardımcı erkek oyuncu ödülüne adaydı. Başka bir yıl olsa kesinlikle Oscar’ı alabilecekken maalesef o yılki rakibi Kevin Spacey’di; Olağan Şüpheliler’in (The Usual Suspects) Keyser Söze’si olan Kevin Spacey… –
Dikkatli izlediğinizde zaman geçişleri arasına yerleştirilmiş detayları yakalamaktan keyif alacağınız 12 Maymun, bence tartışmasız zaman yolculuğu üzerine yapılmış gelmiş geçmiş en iyi filmlerdendir.
Hatta filmin Astor Piazzola’nın Libertango’sundan alınan tema müziği bile pek hoştur.
13. Zamanın Ötesinde, Predestination
2014, Imdb puanı: 7,5
1958 yılında Robert A. Heinlein isimli yazar “All you Zombies” –Sizi bütün Zombiler- isimli bir hikaye yazar. Hikayeyi okumadım fakat derler ki Heinelin’ın eserinde zamanda kısır döngüyü bir hermafrodit başlatırmış…
Zamanın Ötesinde filminin senaryosu da işte bu öyküden uyarlanmış…
Filmin yönetmeni Michael ve Peter Spierig Kardeşler.
Filmin konusu şöyle:
Bir gece John isimli bir adam, bir bara girer ve barmenle sohbet etmeye başlar. Adam kendisini “Evlenmemiş anne” olarak tanıtır. “Gazeteci” John’un yazılarında kullandığı takma ismidir bu… Barmen meraklanır, adam da anlatır:
Aslında bir kız çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve doğumdan hemen sonra bir yetimhanenin önüne bırakılmıştır. Jane adı verilir.
Jane günün birinde bir adamla tek gecelik bir ilişki yaşar. Adam esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Jane adamdan hamile kalmıştır.
Bir kızı olur fakat doğum esnasında ciddi problemler yaşar. Doktorlar tüm üreme organlarını almak zorunda kalırlar. Fakat fark ederler ki Jane, bedeninde erkek üreme organları da taşımaktadır; Hermafrodittir. Ve bir dizi ameliyatla Jane’i erkeğe dönüştürürler.
Bu arada Jane-John hastanedeyken bebeği çalınır. O günden bu yana da amaçsızca savrulmaktadır.
Hikayeyi dinleyen barmen, John’a o tek gecelik ilişki yaşayıp, hayatını mahvettiğini düşündüğü adamdan intikam almasını sağlayabileceğini söyler. Çünkü Barmen bir “zaman yolcusu” Temporal Agent‘dir.
Görevi New York’ta 1975 yılındaki bir patlamada 11 bin insanın ölümünden sorumlu olan Fiyasko Bombacısı adlı kişiyi bulup bu patlamanın hiç yaşanmamış olmasını sağlamaktır. Bu görev için 1970 yılına dönmüş New York’ta bir barda, barmen olarak çalışmaya başlamıştır.
Barmen John’u alır, Jane’nin tek gecelik ilişki yaşadığı o gecenin hemen öncesine götürür…
Filmde Barmen ve Temporal Agent rolünde Ethan Hawk, Jane rolünde ise Sara Snook oynuyorlar.
Film kendini yaratmayı sembolize eden, kendi kendini yiyen yılan “Ouroboros”u akla getiren öyküsüyle “beyin yaktıran” cinsten filmlerden. Eyvah spoiler verdim!
Biraz karışık bir film, ama listedeki Donnie Darko veya Kapsül’e kıyasla kesinlikle daha anlaşılır.
Ama bittiğinde darmadağın olduğunuz filmlerden. Tabii ki öykü bir bilim kurgu olduğundan, yani gerçek olma ihtimali -en azından şimdilik- mümkün olmadığından bir İçimdeki Yangın (Incendies) kadar etkili olamıyor ama yine yüzünüze bir tokat atıyor…
İzlemediyseniz eğer mutlaka izleyin.
14. Kapsül, Primer
2004, Imdb puanı: 6,9
7000 Dolar bütçeyle (evet yazıyla sadece yedi bin) bir film yapsanız, senaryoyu kendiniz yazıp filmi de kendiniz yönetseniz ve hatta o filmde oynasanız, diğer set çalışanları olmadı eş dost akrabalar da filminizde bedavaya oynasalar nasıl bir sonuç çıkardı ortaya.
Ne bileyim filminiz Sundance Film festivalinde Juri özel ödülü alıp kısa sürede benzer konuda çekilmiş kült filmler arasında yerini alır mıydı?
Cevap veriyorum: Evet.
Senarist, yönetmen ve oyuncu Shane Carruth’un filmi bunu başarmış.
Kapsül’ün konusu şöyle: Dört mühendis arkadaş, Aaron’un garajında (Shane Carruth) bir buluş üzerinde çalışmaktadırlar. Yaşadıkları bir anlaşmazlık sonrası ikisi, Aaron ve Abe (David Sullivan) diğerlerinden gizli, cisimlerin ağılığını azaltacak bir cihaz üzerinde çalışmaya başlarlar.
Cihaz istedikleri gibi çalışır. Bir süre sonra Aaron ve Abe cihazın içine koydukları cismin, içeride kaldıkları süreden daha fazla bir süre yaşadığını fark ederler. Farkında olmadan zaman makinesini icat etmişlerdir. Kendilerinin de içine rahatça sığabileceği, daha büyük bir “kapsül” yaparak makinelerini geliştirirler.
Sonrası zaman paradoksları ile dolu; bu listede de yer alan “Suç Zamanı” ve “Zamanın Ötesinde” tadında ama zor bir film.
Film anlamak cidden zor, bir hayli mühendislik bilgisi gerektiren ve listedeki filmler içerisinde açık ara en çok teknik terim içeren film. İzlerken kaçırdığımı düşündüğüm çok fazla şey oldu.
Sinema yazarı Emre Şahin film hakkındaki yazısında şöyle demiş:
“Filmi ne kadar dikkatli izlerseniz izleyin, mutlaka filmin bir (ya da bir kaç) noktasında kaybolmamanız işten değil. Çünkü yönetmen izleyiciyi filme dahil etmeyi amaç edinmemiş. Film, olay örgüsünü izleyiciye aktarmak yerine, izleyiciyi gözlemci rolüne uygun görerek olaylara tanık olmasını sağlıyor. Hani, iki doktor aralarında konuşur da, siz de onların kullandığı tıbbi terimler arasından bazı noktaları anlamaya çalışırsınız. İşte film size bunu veriyor. Tabii burada doktorların yerini mühendisler almış. Yine de sevin ya da sevmeyin Primer başarılı bir film.”
Konunun ve filmin şöhretinin hatırına izlenir, kolay gelsin…
15. Maymunlar Cehennemi, Planet of the Apes
1968, Imdb puanı: 8,0
Yok son yıllarda yapılmış aynı isimli bir sürü filmden biri değil listemdeki. Orjinal ilk filmden söz ediyorum. 1968 yılı yapımı olandan, ilk kez TRT’de izlediğim Charlton Heston’lu filmden.
1972 yılında dünyadan yola çıkan bir grup Astronot, gemilerinin bir gezegene zorunlu iniş yapmasıyla içinde seyahat ettikleri kapsüllerdeki derin uyku halinden uyanırlar.
Düştükleri gezegen maymunların konuşabildiği ve çok daha gelişmiş oldukları, insanların ise ilkel seviyede kaldığı bir gezegendir. Gezegeni yöneten maymunlar astronotları yakalarlar. Bilim adamları Zira ve Cornelius, “parlak göz” ismini verdikleri zeki “insan” Astronot George Taylor’u (Charlton Heston) laboratuvarda incelemek isterler.
Taylor sonradan anlayacaktır ki bu indikleri gezegen dünyadır. Kapsüllerinde 3978 yılına kadar uyumuşlardır.
Yönetmenliğini General Patton filmini de yönetmiş Franklin J. Schaffer’in yaptığı filmin başrollerinde Charlton Heston, Roddy McDowall, Kim Hunter gibi eski ustalar var.
Film belki klasik anlamda bir zamanda yolculuk değil. Ortada bir makine, solucan deliği veya enerji patlaması vs gibi bir şey yok. Sadece uzun süreli bir uykudan uyanıp zamanda ileri gidiyorlar. Ama 2 bin yıldan fazla süren bir uyku söz konusu olunca sanırım zamanda yolculuk sayabiliriz, ne dersiniz?
Klasiktir, harika bir filmdir, tavsiye ederim.
Hele son sahnesi, muhteşemdir…
16. Yaşam Şifresi, Source Code
2011, Imbd puanı: 7,5
Jake Gllyenhaal’e biraz torpil geçmişim sanki, listedeki ikinci filmi.
Bir başka bedende uyanan ve kendini hükümetin deneysel bir programında denek olarak bulan Yüzbaşı Colter Stevens’in öyküsü.
Yüzbaşı sekiz dakikalığına geçmişe gönderilir. İçerisnde bir bomba bulunan, sekiz dakika sonra patlayacak olan bir trenin içine bombacıyı bulabilmesi için. Hem de defalarca…
Filmin yönetmeni Duncan Jones. “Yüzbaşı” rolündeki Jake dışında (“zor” soyadını yazmaktan sıkıldım…), trendeki yolculardan Jake’in ilgisini çeken Cristina rolünde Michelle Monaghan ve “Yaşam Şifresi” programı görevlilerinden Subay Goodwin rolünde pek beğendiğim Vera Farmiga var. – Aklı Havada, Up in the Air’den hatırlarsınız.-
Zaman yolculuğu konusundaki soru işaretlerine çok kafayı takmadan, heyecanlı, sonunda bir şeylerin iyi olduğu, sıkılmadığınız bir film izlemek isterseniz tavsiye ederim.
17. Terminator 2: Mahşer Günü, Terminator 2: The Judgement Day
1991, Imdb puanı: 8,5
“Hasta la Vista Baby!” repliğini tüm dünya dillerine sokan film…
Aslında benimki gibi birazcık “kişisel” olmayan benzer listelere bu serinin tüm filmleri girebilir. Fakat listeyi ben yaptığım için bu tip seri filmlerden sadece birini seçiyorum. Ve bence de bu serinin kesinlikle en iyi filmi budur…
Bu filmin konusunu bilmeyen var mı? Sanmıyorum. Eğer varsa kusura bakmasın, yazamayacağım… Zaten bilmeyen de buralara kadar filmler hakkında bir yazı okumaz herhalde diye düşünüyorum.
Filmin yönetmeni James Cameron. Aynı zamanda üstat Titanic ve Avatar’ı da yönetmiştir. Ayrıca Terminator serisinin 1984 yapımı ilk filmi de onundur –ki o da gerçekten muhteşem bir filmdir-.
Bir önceki filmde kötü ama şimdi iyi Cyborg rolünde Arnold Schwarzenegger’in bence oldukça iyi bir iş çıkardığı filmde Sarah Connors rolünde Linda Hamilton ve John Connor rolünde de Edward Furlong var. Filmin kötü karakteri, prototip bir Terminator olan T-1000 rolünde ise Robert Patrick.
Çekim maliyeti çekildiği dönem için bir rekor sayılabilecek 95 milyon Dolar olan filmin doğal olarak görsel efektleri de mükemmel.
Kesinlikle tüm zaman yolculuğu üzerine yapılmış filmler listelerinde olması gereken bir film…
18. Geleceğe Dönüş, Back to the Future
1985, Imdb puanı: 8,5
Listede herhangi bir sıralama ölçütü olmasa da en sevdiğim filmi en sonra bıraktım. Listenin en iyi filmi olduğu konusunda siz de benimle aynı fikirdesinizdir sanırım.
Geleceğe Dönüş’ten daha eğlenceli bir zamanda yolculuk filmi yapılabilir mi acaba? Sanmıyorum. Üstelik sinema tarihinin en güzel zaman makinesi bile bu filmdedir; bir DeLorean yani DMC-12 marka spor otomobil…
Ayrıca çoktan kült mertebesine ulaşmış film unutulmaz sahnelerle doludur. Sözgelimi; Marty’nin Johhny B. Goode’u çaldığı sahne unutulabilir mi? Orkestra elemanlarından birinin Marty’nin çaldığı şarkıyı “Hani aradığın yeni sound vardı ya? Dinle bunu…” diyerek kuzenine telefonla dinlettiği sahne. Hatın diğer ucunda da Chuck Berry vardır, şarknın bestecisi… Rock’n Roll tarihinde bu şarkıyla çığır açan Chuck Berry.
Ya da yine aynı sahnenin sonunda yaptığı sert gitar solonun karşısında donup kalan kalabalığa söylediği şu sözler; “Sanırım sizler henüz buna pek hazır değilsiniz ama çocuklarınız bayılacak…” (Bu da meraklısına malum sahnenin link‘i)
Bunun gibi bir neslin hafızasına kazınmış onlarca eğlenceli sahne vardır bu filmde. Bir kuşağın sohbetlerinde defalarca anlatılmış ve bu filme gönderme yapan espriler hep popüler olmuştur.
Aslında Robert Zemeckis’in yönettiği bu serinin her 3 filmi de zamanda yolculuk konulu herhangi bir “en iyiler” listesine girebilir. Fakat Terminatör serisinde olduğu gibi burada da kendi listeme sadece birini almak istedim… Yine Terminator’de olduğu gibi filmin konusunu anlatma gereği duymuyorum, izninizle…
Filmin önemli 2 oyuncusu hala Parkinson Hastalığıyla mücadele eden Michael J. Fox ve Dr. Emmett Brown rolüne harika oturan Christopher Lloyd.
İmdb’nin “Top Rated Movies” listesinde 44. sırada yer alan bu film bence sadece zaman yolculuğu üzerine yapılmış değil sinema tarihinin de en iyi filmlerinden biridir…
Harika! Ben 9 numarayı rica edeceğim